30 Ağustos 2010

KUŞLAR BENİ SEVİYOR

Kuşlar beni seviyor...
İstanbul martılarından sonra Paris serçeleri ve güvercinleri
ile de samimiyetime diyecek yok.

_DSC5199_edit aRGB_res-srgb

Paris'te çok güzel parklar var. Bu paklarda da
insanlardan korkmayan, minik minik yanına gelip elinden birşey yiyecek kadar cesur kuşlar var. Belli ki Parisliler ve ziyaretçiler onlara iyi davranmış, şehir yer açmış kuşlara...

_DSC6689-90_edt aRGB_res-srgb

Hele ki o serçelerin ürkek ürkek yaklaşıp sonra hop diye bisküviyi kapması pek güzeldi.
Ben onların memleketindeki pastaları yedim onlar da benim buradan götürdüğüm galetaları.

_DSC5196_edit aRGB_res-srgb

SONSÖZ:
Ben Paris'i çok sevdim. Ama sadece pastaları ve ekmekleri için değil, parkları, müzeleri,sokak müzisyenleri,meydanlari,metrosu, kafeleri, sokakları için de sevdim.
En çok da bunları Hm ile birlikte yaşadığımız için sevdim.

Ayrıca:
- Paris pastaneleri hakkında yazılmış kitapların ve blogların yazarlarına,
- gitmeden önce önerileri ile seyahatimizi kolaylaştıran Madranlar'a,
- oradayken bir nebze olsun turistlikten çıkıp şehri farklı solumamızı
sağlayan Julien'e teşekkür ederim.

Julien sayesinde,
- Ağır çelik topların cochonnet isimli küçük klavuz topun mümkün olduğu kadar
yakınına atılması hedeflenerek oynanan Fransızlar arasında oldukça popüler
yerel bir oyun olan petanque (veya boules)ile tanıştık.
- Pastis denilen ama rengi daha bir sarı, tadı daha bir cılız olan,
meze veya yemekle değil de tek başına içilen bir çeşit Fransız rakısı içtik.
- Gezi rehberlerinde pek anılmayan ama gördüğümüz için çok şanslı olduğumuz müzelere gittik.

merci beaucoup Julian..

Devamını Oku...

14 Ağustos 2010

PARİS VİTRİNLERİ VE GİDEMEDİKLERİM

_DSC6530_edt aRGB_res-srgb

Paris öyle pasta dolu bir şehir ki bonmarşelerin vitrinlerinde bile böyle tasarımlara rastlamak mümkün.


_DSC6604_edit aRGB_res-srgb
Kaldığımız otelin sokağındaki ufak bir bakkalın önü. Özellikle bu kadar çeşitli kırmızı meyveyi bir arada görmek bir pastacının karşılaşabileceği en güzel manzaralardan biri olsa gerek.

_DSC7548_edt_res-srgb

Üzümlü çörek (pain aux raisins) bir Paris klasiği. Onu özel kılan, bir çeşit brioche hamurunun içine pastacı kreması konularak pişiriliyor olması.

_DSC6341_edt_res-srgb

Paris pastanelerinin istisnasız hepsinde karşılaşabileceğiniz tatlılardan biri de meyveli tartlar. Klasik Fransız pastacı kreması kullanılarak yapılıyor.

_DSC6342_edt_res-srgb

İlk defa Beyoğlu’ndaki İnci pastanesinde tanışıp sevdiğim, sadece milföy hamuru ve şekerle yapılan bu çöreklere görüntüsü itibari ile palmiye deniliyor. (sanırım Amerikalılar da fil kulağı diyorlar)

_DSC7279_edt aRGB_res-srgb

Yahudi mahallesindeki bir pastanenin vitrini: simit, pide, baklava...

_DSC7487_edt aRGB_res-srgb

David Lebovitz’in Paris’in en iyi şeker dükkanı diye anlattığı “A l'Etoile d'Or “ kaldığımız yere çok yakındı. Nasılsa uğrarım diye hep erteledim gitmeyi. Sonunda gittiğimde ise yukarıdaki resimde gördüğünüz yazı ile karşılaştım. Yani tatil sebebi ile kapanmıştı ve ben birkaç gün ile kaçırmıştım. Ben göremedim ama burada, burada ve hatta burada gidip görenlerin, gezip yiyenlerin yazılarını okuyabilir, fotoğraflarına bakabilirsiniz.


Bir de tabii pazarlar... Gitmeden önce hangi semtte hangi gün pazar kuruluyor araştırmıştım. Bastille'de pazar günleri kurulan,Paris'in en büyük açık hava pazarlarından biri olan Richard Lenoir pazarına gittik. Ne bekliyordum bilmiyordum ama pazarın bu kadar pazar gibi olması beni biraz şaşırttı. Pazarcı amcalar aynı bizim pazarcı amcalara benziyor, tipleri de aynı sattıkları ürün ve fiyatı hakkında bağırmaları da. Taze meyve ve sebzeler, bolca deniz ürünü, tavuk ve domuz eti satanlar, paella standları,çiçekçiler, takı ve tokacılar ve elbette ekmekçiler.
Hani bizde 1 TL'ye paket paket tokalar/takılar satılır ya aynı şekilde orada da 1 Euroya satıyorlar. Meyveler çok güzeldi. Hem çok çeşitli hem de lezzetli. Bir de salatalıklar çok komikti. Bir kol boyu uzunluğunda orada salatalıklar. Paris'te deniz olmamasına rağmen bu kadar çok deniz ürünü satılıyor olması da ilginçti. Pazarda harika bir deniz ürünlü paella yedik ki tadı hala damağımda.

Çeşit çeşit baget, kek ve kurabiye de mevcut elbette. Sepetler içinde ne de güzeller.
Pazarın sonunda karamela satan bir şekerci vardı. Nedense almadım o gün, ama içimde kaldı doğrusu.

GİDEMEDİKLERİM:

Önceki yazılarda uzun uzun anlattığım pastaneler dışında gidemediğim ama aklımdan çıkmayan diğer pastaneler de şöyle:

Hugo & Victor:

Pierre Herme ile başlayan haute-couture pastacılığın yeni bir uygulayıcısı, aynı zamanda şık bir çikolata dükkanı. Web sitesinde fazla bir bilgi yok ama merakımı uyandırdı. Zira şöyle bir konsepti varmış: dükkanın her zaman 3 klasik lezzeti (vanilya, çikolata ve karamel) barındıran bir koleksiyonu varmış. Ve her sezon 5 mevsimsel malzeme daha eklenerek bu 8 malzeme ile üç farklı ürün yaratılacakmış(tart,kek,pasta,sütlü tatlı vs gibi). Her biri belli bir şarap ile eşleştirilip öneriliyormuş. Menüsü için buraya tıklayabilirsiniz.

La Maison du Chocolat:

İlk şubesi 1977’de Robert Linxe tarafından Paris’te açılmış, şimdi pek çok ülkede yirmiden fazla şubesi olan, belki de dünyanın en önemli çikolata evlerinden biri. Robert Linxe çikolata yapımında ganaş kullanımının öncülerinden biri olduğu için “ganaş sihirbazı” olarak da anılıyor.



Breizh Cafe:

İlk gittiğimizde yer bulamadık, ikinci gittiğimizde kapalıydı... Ama Paris’in en iyi krepçilerinden biri olduğu konusunda çok fazla yazı ve yorum okuduğum kafe. Özellikle karabuğday unu ile yaptıkları krepleri pek meşhur.



Berthillon:

Paris’teki bunca pastane ve çikolatacının yanında dondurma biraz geri planda sanki. Mesela Paris’in en ünlü dondurmacısı olan Berthillon temmuz ayının ikinci yarısı ve ağustos ayı boyunca tatilde, yani yazın en sıcak günlerinde kapalı. Biz yemedik ama en önemli özelliği dondurmalarda hiçbir kimyasal katkı maddesi veya yapay tatlandırıcı kullanılmıyor olmasıymış. Rastladığımız diğer dondurmacıların hemen hepsi İtalyan “gelato””su satıyor. Bunların en ünlüleri ise Amorino ve Pozzetto.

Gerard Mulot:

Kruvasan, meyveli tartlar ve özellikle vişneli klafuti (Clafoutis) yemek için gidilmesi gereken bir diğer meşhur Paris pastanesi. Yarın ben de ilk defa bir klafuti denemesi yapacağım, umarım fazla arayı açmadan sizinle paylaşabilirim tarifini.




Stohrer:

Meşhur “puit's d'amour” ve “baba au rhum” tatlıları Nicolas Stohrer’in kraliyet pastacısı olduğu dönemde, XV. Louis'in de favorileri arasındaymış. Stohrer, saraydaki işini bırakıp, tariflerini de yanına alarak kendi pastanesini açmış. Fransa'nın en eski pastanelerinden biri olan Stohrer'deki ürünler hala gizli formülleriyle üretilerek satılıyormuş. Ayrıca dükkanın 1864 yılında yapılmış olan cam tavan süslemeleri de pek hoşmuş, pek görülmeye değermiş. Ben bu gezimde gidemedim ama bir dahaki sefere kesinlikle bu iki tatlıyı denemek isterim.

Devamını Oku...