24 Mayıs 2012

HANİMİŞ TURNEDE: BURSA


Bursa'yı turne kapsamına dahil ettikten sonra çok güzel e-postalar aldım. Biran önce yazıştığım, konuştuğum Bursalı pastaseverlerle bir araya gelmek istiyordum. Ama geçen haftalarda yoğunluktan ötürü organize olamadığım için bu hafta olmasını planladığımız Bursa turnesini önümüzdeki haftaya ertelemiştik. Bir hafta ertelemenin verdiği zaman avantajını yine kullanamadım. Bu sefer de soğuk algınlığı mıdır grip midir bilemediğim bir sebepten ötürü münasebetsiz bir ağrı,sızı,öksürük ve halsizlik ile cebelleşiyorum. Ama "biletlerim hazır, önümde iyileşmek için 5 günüm var" diye silkelendim ve bugün turne planını netleştirip duyurusunu yapmak üzere harekete geçtim.

Daha önce zaten Bursa'dan benimle irtibata geçenlerle yazışmıştık. Hem atölye çalışması için genel talebi hem de buluşma ile ilgili fikirlerini sormuştum. Herkese önerileri ve yardımları için teşekkürler. Buluşma için Bursa'nın tarihi merkezinde bulunan, herkesin bildiği ve ulaşımı kolay Koza Han'da karar kıldık. Atölye çalışması için yoğun talep oldu, genel istek "figür modelleme" konusundaydı. Bir mekan bulabilseydik katılım yüksek olacak gibi görünüyordu. Ama nerede yapacağımız konusu bir muammaydı. Nitekim elimden geleni yaptım ama bu muammayı çözemedik. (bknz: yazının sonundaki dipnot).

Bursa'da 2 farklı etkinlik olacak.

Pasta Sohbeti Buluşması ...

28 Mayıs 2012 pazartesi günü saat 11:00'de
Koza Han içindeki çay bahçesi (Ulu Camii yanı)


Bu buluşma tüm pastaseverlere açık bir tanışma ve kaynaşma buluşmasıdır. Elbette herhangi bir katılım ücreti yoktur. Gelmek isteyen, müsait olan herkese açıktır. Birlikte çay kahve içip butik pastacılık üzerine sohbetler edip fikir alışverişlerinde bulunacağız. Ayrıca figür modelleme konusunda minik bir demo olacak.


Öğrencilerle Buluşma ... 29 Mayıs 2012 Salı

Salı günü Yıldırım İMKB Anadolu Kız Meslek ve Kız Meslek Lisesi pastacılık bölümü öğrencileri ile "Şeker Hamuru Yapımı ve Pasta Süslemesi" üzerine bir atölye çalışması yapacağız.

 -----

 DİPNOT:

Önceki turne şehirlerine dair anıları yazarken farkettim ki tamamen yabancısı olduğum o şehirlerde organizasyon konusunda en büyük destekçilerim daha önce İstanbul'daki çalışmalarımıza gelmiş olan kursiyer arkadaşlarım oluyor. Bursa için de aynı şey oldu, atölye çalışması için mekan muamması yaşarken Gözde'nin çok desteği oldu. Onunla yaptığımız telefon görüşmeleri sonrasında birkaç yer düşündük. Davet almadıkça uzaktan bir pasta atölyesi veya pastane mutfağı bulabilmem pek mümkün değil. Belediye kursları veya olgunlaşma enstitüsü gibi yerler olabilirdi belki ama bunun araştırması için geç kaldık. En makulü olan Akademi İnoksan'dan Oya Hanım ile görüştük, tam mutfak sorununu çözdük diye düşünürken benim geleceğim tarihte mutfaklarında başka bir çalışma olduğu ortaya çıktı. Gözde nezaket gösterip çalışma için evini kullanmamızı bile önerdi. Ama sonuç olarak atölye çalışması olmayacak. Bunun yerine çok istekli "figür modelleme" taleplerini bir nebze yerine getirebilmek için buluşmada kısa bir demo olacak. Görüşmek dileği ile...

Devamını Oku...

18 Mayıs 2012

DUYURU (Bursa turnesi hakkında)

Bursa turnesini 28-29 Mayıs tarihine erteledik. Detayları 23 Mayıs günü yine buradan duyurulacaktır.

Devamını Oku...

09 Mayıs 2012

DİYARBAKIR ANILARI

20 Aralık akşamı zaman zaman iki metreye kadar düşen görüş mesafesi ile çok sisli bir havada Recep ile Urfa’dan Diyarbakır’a gittik. Herhalde şahit olduğum en yoğun sisti. Yol boyunca Van’a konteyner taşıyan tırları gördük. (Birkaç hafta sonra onlardan birinde kalacağım hiç aklıma gelmezdi ki bu başka bir yazının konusu.) Diyarbakır’da beni Nuri Usta karşıladı.

sene 2008...

Nuri Usta ile ahbaplığımız 2008 yılına dayanıyor. Pasta Malzemeleri'ndeki modelleme dersimize geldiğinde tanışmıştık. Sonrasında da zaman zaman İstanbul'a geldiğinde ya da yarışmalarda, fuarlarda görüştük. Babası 1979 yılında Diyarbakır'da Petek Pastanesi'ni kurmuş. Şimdi de Nuri Usta, abisi ve kardeşleri ile birlikte baba mesleğini devam ettiriyor. Uzmanlık alanı dekorlu pastalar, şeker zanaatı ve çikolata yapımı.

Bu benim Diyarbakır'a ikinci gidişim. İlk gidişim de yine aynı yıl Nisan ayındaydı. Mardin dönüşü Hürkan ile birlikte Nuri Ustayı ziyaret etmiştik. Onunla ve eşiyle Diyarbakır Surları'nı (ki 5 km uzunluğu ile Dünya'nın Çin Seddi'nden sonraki en uzun surlarıymış), Ulu Cami'yi, Gazi Köşkü'nü gezmiş, Dicle kenarında On Gözlü Köprü'ye nazır çay içmiştik.

Nuri & Sultan Demir
fotoğraf: Hürkan Tabanlı
Diyarbakır’a varışım geç olmuştu, onlarla bir çay içer sonra da otele giderim diye düşünüyordum. Ama ne mümkün! Meğer Nuri Ustanın eşi Sultan Hn. planı yapmış. Akşam yemeğine annesine gidilip meftune yenecek, gece de evlerine misafir olunacak. Geçen seferki Diyarbakır maceramızdan kendisini tanıdığım için pek itiraz edemedim. Zira ağa kızı olmasının verdiği hafif sert mizacına bir de hamile olmasının getirdiği “kızdırmamak gerek” durumu eklenince o ne derse o! Nuri Ustanın kayınvalidesi o akşam için meftune hazırlamış. Diyarbakır’a özgü yöresel bir yemek olan meftune, etli, kabaklı bol ekşili sulu bir yemek. Pilavla birlikte yeniyor. Ekşisi sumaktan geliyor. Ben sumağın sadece toz halini bilirdim. Bir de top top olan hali var. Geçen sefer geldiğimde Sultan Hn. bir poşet dolusu vermiş, “bir çay bardağı suyun içine bir tatlı kaşığı kadar koy, bir gece beklet, ertesi gün bu suyu yemeklerinde kullan” diye tarif etmişti bana. Ben ancak salatalarda kullandım. Ama dolmalarda ya da meftune gibi sulu yemeklerde benim gibi ekşi sever birisi için şahane bir lezzet. Sultan Hn, annesi, babası, kardeşleri, yeğenleri ile birlikte yemek yedikten sonra biz Nuri Usta ile pastaneye geçtik. Ertesi gün için pasta siparişleri varmış, biraz mutfakta takıldık (malesef o sırada fotoğraf çekmek gelmemiş aklıma).

Petek Pastanesi

Hava çok soğuktu, sis hala geçmemişti. Pastaneden aldığımız "on yüz bin" tatlı ve çikolata ile birlikte eve geçtik, sohbet edip çay içtik. Ortak tanıdıkları andık, bir önceki gün tanıştığım yardımsever zabıta müdürü onların akrabası çıktı, güldük eğlendik sonra yattık uyuduk.

sis

Sabah kalktığımızda sis hala çok yoğundu. Nitekim bu sis gün boyunca yakamı bırakmadı. Gün içinde Hanimiş takipçileri olan Pervin Hn., Zeliha Hn. ve Nazlı Hn ile buluşacaktık, sis yüzünden buluşamadık. Akşam uçağıyla İstanbul’a dönmem gerekiyordu ama sabah uçakları hep iptal oldu diye telaşlandım. Meslek Lisesi’ne giderken sis yüzünden kaybolduk vs vs...

Diyarbakır Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi


Ben en iyisi baştan anlatayım. Birkaç gün önce Diyarbakır Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi’nin müdür yardımcısı Hatice Hn. ile okulda yapacağımız çalışmanın detaylarını konuşmak için telefonlaşmıştık. Ben her okul ziyaretimde, anlatacağım şeylerle ilgili kullanacağım aletlerimi ve orada bulunması zor olabilecek malzemeleri yanımda götürüyorum. Yine öyle yapmıştım, artık sağı solu yırtılmış emektar pembe bavuluma doldurmuştum malzemelerimi. Ama tabii ne olur ne olmaz diye sordum “okulda un, yumurta şeker vardır değil mi” diye. “yok” dedi. “o zaman çevrede bir bakkaldan ya da marketten alırız” dedim. “o da yok” dedi. “nasıl?” dedim “çevrede bakkal, market de yok” dedi. “ne yapalım o zaman" dedim birşey demedi! Adresi sordum “Ergani yolu 13. km”dedi.

Böyle çok bilinmezli bir macera beni bekliyordu. Sabah erkenden yine Petek Pastanesi'ne gittim. Sağolsun Nuri Usta pastaneden ihtiyacımız olan malzemeleri verdi. Ve hatta diğer şubelere pasta taşıyan servis arabasını da ayarladı. Arabanın şoförü ile birlikte düştük yola. Gideceğimiz yer turizm meslek lisesi, adresi Ergani yolu 13.km. Şoförün biraz fikri var nerede olabileceğine dair. Ona güveniyorum. Ama sis o kadar yoğun ki tabelalar okunmuyor, boşlukta yol alıyoruz. Haliyle kaçırdık okulun girişini. Neyse biraz uzatmalı da olsa zor bela okula vardık. Ben indim, o döndü.

grevBir acayiplik var. Okul terkedilmiş gibi. Zaten sis sebebiyle garip bir atmosfer hakim. Bahçede ya da koridorlarda da kimseyi görmeyince önce anlayamadım ne olduğunu. Meğer o gün grev varmış. Öğretmenler, 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi protesto eden sağlık çalışanlarına diğer kamu çalışanlarının da destek vermesi ile gerçekleşen greve katılmış. Bu yüzden öğrencilerin de bir kısmı okula gelmemiş. Hatice Hn. ve Ahmet öğretmen gelen öğrencileri bir sınıfa topladı. Biz de onlarla birlikte şeker hamuru ve pasta üzerine bir çalışma yaptık.
hummalı çalışma...


Gözlemlediğim kadarıyla gittiğim diğer meslek liselerine göre mutfak imkanları daha az olan bir okul. Ama talebeleri pek efendi, istekli ve maharetli. 12. sınıflarda okuyan öğrenciler pastanelerde staj yaptıkları için daha rahattılar. Pastaları sıvama işini onlara verdik. Sonra hep birlikte pastaları kaplayıp süsledik. Başta Onur, Zinnet, Veysel, Berfin ve Bahar olmak üzere hepsine buradan selamlar, sevgiler...

Diyarbakır hatırası


Notlar: çikolata

1. Neyse ki öğleden sonra sis kalktı, uçaklar da kalktı...
2. Okuldan diğer fotoğraflar için buraya tıklayabilirsiniz.
3. Bu aralar Nuri Ustanın yeni uğraşı çikolatalar. Yeni bir koleksiyon hazırlamış. Görüntüleri de çok güzeldi ama özellikle dolguları çok lezzetliydi. İstanbul’a dönerken yanıma kocaman bir kutu çikolata vermişlerdi. Çikolata kutularının içinde karton bölme olur ya onu da çıkarmışlar, ağzına kadar doldurmuşlar. Haftalarca ye ye bitmedi. Orada bulunduğum süre boyunca beni aileden bilip her türlü yardımı gösterdikleri için Demir ailesine teşekkürler, sevgiler, selamlar...

Devamını Oku...

08 Mayıs 2012

URFA ANILARI

Turneyi planlarken Diyarbakır'dan pasta buluşması için talep olup olmayacağını bilmiyordum. Ama yine de bir gün öğrencilerle bir araya gelmek, bir gün Nuri ustayı (ki kendisinden bir sonraki yazıda bahsedeceğim) ziyaret etmek, bir gün de şehri gezebilmek için seyahati 3 gün olacak şekilde ayarlamıştım. İyi de etmişim, çünkü günlerim çok olunca son dakikada Şanlıurfa'ya gidebilme imkanı buldum. Turne'ye dahil edip duyurusunu yaptım ama Urfa'dan benimle irtibata geçen kimse olmadı. O nedenle bu yazı bir turne yazısından ziyade bir gezi yazısı gibi olacak sanırım.

bakırcılar çarşısı
Diyarbakır Bakırcılar Çarşısı

19 Aralık pazartesi günü öğlen Diyarbakır Havalimanı'na indim. Planım salı günü Urfa'da, çarşamba günü Diyarbakır'da olmak olduğu için pazartesi gününü daha önce geldiğimde tadilatta olan Diyarbakır Ulu Camii'yi yeniden görmek için ayırabilirdim. Uçaktan inince otobüsle sur içine gittim. Hava kararmadan Urfa otobüsüne binmek istiyordum o yüzden ancak birkaç saatim vardı gezmek için. Ulu Camii malesef hala tadilattaydı(!) Yine içine giremedim. Ama Dağ Kapı ile Mardin Kapı arasında kalan sokakları arşınladım, Hasan Paşa Hanı'ndaki eskicileri gezdim, bakırcılar çarşısından birkaç hediyelik aldım.

Ulu CamiiHasan Paşa Hanıdört ayaklı minare

Son olarak yola çıkmadan önce meşhur Diyarbakır ciğerini yemeye niyetlendim. Ama malum ciğer de her yerde yenmez. Kafama göre karar vermeyeyim, birilerine sorayım diye düşünürken köşedeki zabıta ofisinin önünde oturan memur gözüme ilişti, meramımı anlattım. Ben daha cümlemi bitirmeden adam yerinden kalkıp "Müdürüüüm misafirimiz var" diyerek ortalığı ayağa kaldırdı. Sonrasında şöyle bir sahne yaşandı:


(Müdür odasından çıkarak yanıma gelir)
Müdür: Oooo hoşgeldiniz, buyurun buyurun (diyerek buyur eder) Bir çayımızı için.
Işıl: Yok sağolun, benim acelem var da.. ben rahatsızlık vermeyeyim.
(O sırada orada bulunan bir adam lafa girer.)
Adam: Turist misiniz?
Işıl: Evet oyle sayılırım.
Adam: Ne güzel Türkçe konuşuyorsunuz.
Işıl: !!! Yok öyle değil !!! şey, yerli turistim.
Adam: O zaman gazetecisiniz kesin (boynumdaki fotoğraf makinesinden olsa gerek)
Işıl: Yok hayır değilim.
Müdür: Nereden geldiniz?
Işıl: İstanbul
Müdür: Ooo uzaktan gelmişsiniz, bir çay ikram edelim size.
Işıl: Yok teşekkür ederim. Ben oturmayayım. Ciğerci soracaktım ama önemi yok neyse şey ben rahatsızlık vermeyeyim.
Müdür: Böyle olmadı ama... Mehmet oğlum bak buraya
(Mehmet gelir)
Mehmet: Buyur müdürüm
Müdür: Misafirimize yardım et. ... lokantasına götür.
Işıl: Gerek yok siz tarif edin ben giderim.
(Bu cümlemin pek bir geçerliliği olmadı, Mehmet ve müdür kendi aralarında hangi ciğercinin daha iyi olduğu hususunda uzun süren bir müzakere sonunda karara vardılar.)
Işıl: Gerçekten zahmet olmasın, ben giderim.
Müdür: Yok öyle olmaz. Mehmet sen misafirimizi Onur'a götür.

ciğer... Müdür ile vedalaşılır, Işıl ile Mehmet Onur Ocakbaşı'na doğru yola koyulur. Neyse ki hemen karşı sokakta, yakın bir yerdeymiş. Mehmet ciğerciye "müdürümüzün misafiridir" der ve gider. Işıl afiyetle ciğerini yer. Sadece ciğer olsa iyi, çöpşiş, salatalar, mezeler... masa donatılır. İş hesabı ödemeye gelince de "müdürün yakini" olmanın torpili ile cuzi bir ücret ödenir ve bu hikaye burada biter.

Ciğer macerası sandığımdan uzun sürünce hava da karardı. Otobüse binip otogara doğru yola koyuldum. Birkaç dakika ile Urfa yönüne giden otobüsleri kaçırmışım. Tam buna hayıflanırken yardımsever otogar ahalisinin çabalarıyla yoldan geçen Birecik otobuslerine bindirildim. Yaklaşık 2 saat süren bir yolculuktan sonra Şanlıurfa otogarına vardık. Aslında normalde burada Keziban Hn. ile buluşacaktık. Ama benim varışım geç olduğu için arayıp rahatsız etmek istemedim. Sordum, soruşturdum, yoldan geçen minibüslere binip öğretmenevine doğru yola koyuldum. Tam minibüsten inmiştim ki Keziban Hn. aradı. "Sakın girmeyin öğretmenevine, orada kalamazsınız, biz size başka yerde yer ayırttık, bekleyin kapıda biz geliyoruz sizi almaya" dedi. O böyle deyince korktum, "vah vah herhalde pek fena bu öğretmenevi" diye aklımdan geçmedi değil. Meğer ondan değilmiş. İlk defa Urfa'ya gidiyorum ya, Balıklı Göl'ün orada geleneksel Urfa mimarisi örneği olan bir otelde kalırsam, gözümü açtığımda karşımda eski şehri görürsem Urfa'yı daha çok severim, hep gelmek isterim diye düşünmüşler, sağolsunlar. Öyle de oldu gerçekten.

Tarçın Kafe
Tarçın Kafe Hatırası

Önce yeni açtıkları "Tarçın Cafe"ye gittik. Keziban Hn. aslında Mersin'li bir eczacı. Eş kontejanından Urfa'lı olmuş. Birkaç ay önce İstanbul'daki kapkek dersimize geldiğinde tanışmıştık. O zaman henüz kafeyi açma aşamasındalardı. Bu süre zarfinda kafe açılmış, yavaş yavaş tanınmaya başlamış. Hazır Diyarbakır'a kadar gitmişken davete icabet etmemek olmazdı. Keziban Hn, eşi, eski ortağı ve arada uğrayan dostları ile bol sohbetli bir akşam geçirdik. Bakır servislerle kahve ikram ettiler. Yanında da ev yapımı kekler, kurabiyeler ve ilk defa yediğim külünçe. (Urfa'da her pastanede bulunan kendine has bir baharat karışımı ile hazırlanan, hem tatlısı hem tuzlusu yapılan, sert ve dayanıklı bir çeşit kurabiye) Zamanla çeşitleri daha da artacak, hatta sözüm var ilk fırsatta yeniden gideceğim, birlikte gireceğiz mutfağa. (güncel not: Ben gidemeden Keziban Hn geldi İstanbul'a. Ama azimliyim en yakın zamanda iade-i ziyaret yapacağım.)

El-Ruha Oteli

Gece Keziban Hn’ın önerisi ile (aynı zamanda Şanlıurfa’nın eski ismi de olan) El-Ruha Otel'de kaldım. Balıklı Göl'ün hemen yanında geleneksel Urfa mimarisi tarzında Urfa taşından yapılmış bir otel. Yöresel mimarisi ve dekorasyonu bir tarafa aklımda en çok kalan şey kahvaltısı oldu.Kahvaltıda ciğer kebabı olması benim için değişik bir tecrübeydi. Ayrıca ilk defa yediğim isot reçeli ve çok beğendiğim yöresel katı pekmeziyle tanışmış olmaktan mutluyum.



El-Ruha'da kahvaltı

Kahvaltıdan sonra Keziban Hn. ile buluşup Balıklı Göl'e gittik. Hava, Aralık ayı olmasına rağmen günlük güneşlikti. (Şimdi yazarken farkettim ki bir yere ilk defa gittiğimde o anki iklim ve hava durumu orası hakkındaki hislerimi çok etkiliyor. Şu an anımsarken içim ısındı.) Aslında Harran gibi, Göbekli Tepe gibi görülmesi gereken çok önemli yerler var Urfa'da. Ama ben malesef sınırlı bir sürede ancak Balıklı Göl ve çevresini görebildim. Bu bölgede yer alan mekanlar ve haklarındaki efsaneleri yazının sonunda bulabilirsiniz.

mor poşular


Bence hafta içi ve erken bir saat olmasına rağmen etrafta çok fazla Urfalı çocuk ve adam vardı. Keziban Hn’ın dediğine göre bu hali sakin bile sayılırmış. Kadınların (ve bazı adamların) başında ve boynunda mor renkte poşular sarılıydı. Önce bunu bir aşiret simgesi sandım ama internette rastladığım pek çok kaynak bu mor poşuları “moda” olduğunu yazmış.

balıklı göl :)
Bu adamlar nereyi çekiyor?

Şanlıurfa’nın bilinen bir geleneği de sıra geceleri. Birbirine yakın yaşlardaki arkadaş gruplarının, her hafta bir başkasının evinde olmak üzere, haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara "sıra gecesi" denilmekteymiş. Hep sıra gecesi diye birşey duyarım bilirim de bunun sıra ile yapılıyor olmasından dolayı bu isimle anılıyor olduğunu yeni farketmiş olmama şaştım. Sıra geceleri, usta-çırak geleneği içerisinde müziğin icra edildiği meşk ortamlarıymış. Ben bu çeşit bir sıra gecesine katılamadım. Ama Keziban Hn sayesinde farklı bir sıra buluşması yaşadım. Şöyle ki Keziban Hn ve arkadaşları ayda bir kere dışarıda buluşup yemek yiyorlarmış . Her ay birisinin sırası oluyormuş, yemeği de sırası gelen ısmarlıyormuş. Tesadüf ve şans (!) bu ya tam da o gün sıraları varmış.

"sıra"dan...

Balıklı Göl’ün hemen yanında Çardaklı Köşk diye bir yerde buluştuk. Önce çiğ köfteler geldi. (meğer böyle bir yere yemeğe gideceksen önceden arayıp çiğ köfte siparişini vermek gerekirmiş ki sen gidene kadar hazır olsun.) Herkes Urfalı olduğu için haliyle beğenmediler çiğ köfteyi. Genel yorum “ben daha iyi yaparım” idi! Akabinde kebaplar geldi. Bitişi de şıllık tatlısı (bir nevi şerbetli fıstıklı krep) ve mırra ile yaptık. Ohh pek afiyet oldu. Başta sıra sahibi Recep olmak üzere Ruken, Zeliha, Songül ve Hasan’a selamlar, sevgiler...

Çardaklı Köşk

Recep yemekten sonra Batman’a dönecekti. (kendisi Batman’lı olup sadece bu sıra buluşması için üşenmeyip geliyormuş her ay Urfa’ya) Ben de artık Diyarbakır’a geçecektim. Diyarbakır da Batman yolu üzerinde olduğundan kelli beni de bırakıverdi. Maceralı yolculuk ve Diyarbakır anıları bir sonraki yazıda...

BALIKLI GÖL ÇEVRESİ & EFSANELERİ

MEVLİD-İ HALİL MAĞARASI

Mevlid-i Halil Mağarası

Kuran, İncil ve Tevrat’ta adı geçen Hz. İbrahim’in Urfa’da doğduğuna inanılıyormuş. Rivayete göre zalim kral Nemrut rüyasında, doğacak çocuklardan birinin kendisini öldüreceğini görür. Hemen o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. O sırada hamile olan Hz İbrahim’in annesi kaçarak bir mağaraya gizlenir, çocuğunu bu mağarada doğurur ve onu burada bırakıp evine döner. Çocuğu bir dişi ceylan emzirir. Rivayete göre Hz İbrahim 17 yaşına kadar bu mağarada kalır. (mevlid kutlu doğum, halil de dost anlamına geliyormuş.) Etrafı cam ile kapatılmış, tabanı su ile kaplı küçük bir mağara olan Mevlid-i Halil mağarasının efsanede geçen mağara olduğuna inanılıyor.

HALİL-ÜR RAHMAN GÖLÜ (BALIKLI GÖL)

Balıklı Göl
Balıklı Göl

Nemrut’un zulmü, haksızlığı ve putlara tapışını, halkın da putlara tapmaya zorlanılışını gören İbrahim, insanların kendi elleriyle yaptıkları bu putların tanrı olamayacağını söyler. Halka bu düşüncesini anlatır. Halk korkudan ağzını açamaz. Bir tören günü İbrahim gizlice puthaneye girer, bir balta ile bütün putları parçalar, baltayı da en büyük putun üstüne bırakır. Herkes bu olaydan İbrahim’i sorumlu tutar. Hz. İbrahim “Kendisi dururken küçük putlara tapınılmasını istemediği için, boynunda balta asılı olan büyük put yapmıştır, inanmazsanız kendisine sorun” der. Öfkelenen Nemrut, “putlar konuşamaz, hem bir taş parçası baltayı eline alıp bu işi nasıl yapar” diye haykırınca Hz. İbrahim “O halde konuşamayan ve kendilerini kırılmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz ?” deyince sinirlenen Nemrut İbrahim’e kendisine secde etmesini emreder. Hz. Ibrahim de “Ben beni yaratandan başkasına secde etmem der. Nemrut " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, İbrahim “dirilten ve öldüren Allah'tır” diye cevap verir. Nemrut "Ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kisi getirtir. Birini serbest bırakıp, diğerini öldürür. Güya böylece diriltmiş ve öldürmüş olacaktır. Hz. İbrahim bunun karşısında “Benim Rabbim güneşi doğudan doğdurur, gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur” deyince Nemrut aciz kalır ve İbrahim’i ateşe atarak öldürtmeye karar verir. Her taraftan toplanan odunlar ile büyük bir ateş yakılır. Tepeye bir mancınık inşa edilir. Hz İbrahim bu mancınıkla ateşe atılır. O sırada Allah “Ey ateş İbrahim için serinlik ve esenlik ol” diye buyurur. Ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Bu nedenle göl ve içindeki balıklar kutsal sayılır. ( Halil-ür rahman, Allah’ın dostu anlamına geliyormuş)

AYNZELİHA GÖLÜ

Aynzeliha gölü

İbrahim için ağlayan Nemrut’un kızı Zeliha’nın gözyaşlarından Balıklı Göl’ün hemen yanında küçük bir göl daha oluşur, bu gölün adı ise “Zeliha’nın gözü” anlamına gelen “Aynzeliha”. Biz oradayken İranlı hacı adayları (ki burası hac yolu üzerinde ziyaret ettikleri önemli bir dini yermiş) sırayla gölün içindeki kayığa binip fotoğraflar çekildiler.



HALİL-ÜR RAHMAN CAMİİ

Döşeme camii adı ile de anılan, Balıklı Göl’ün hemen yanında yer alan camii Selahattin Eyyubi’nin yiğeni tarafından 1211 yılında inşa ettirilmiş ama daha sonra birçok kez onarım görmüş.

RIZVANİYE CAMİİ

Rızvaniye camii önü
Taziye evi

Bizanslılar’dan kalan bir kilisenin yerine 1716 yılında Osmanlılar tarafından yapılmış olan camiinin eski medrese odaları şimdi taziye evi olarak kullanılıyor. Taziye evi diye birşey olduğunu ben ilk defa burada gördüm. Buralardaki geleneğe göre vefat eden bir kimsenin yakınları taziyeleri kendi evinde değil bunun gibi düzenlenen taziye evlerinde kabul edermiş.


ŞANLIURFA KALESİ

kaleden Urfa
Kaleden Şanlıurfa

M.Ö. 2000 yılında yapıldığı tahmin edilen kalenin üzerinde yer alan iki taş sütunun Hz İbrahim’in ateşe atılmasında mancınık olarak kullanıldığı rivayet ediliyor.



Notlar:

Aynzeliha gölü
1. Urfa'nın tarihi paleolitik çağa kadar uzanıyormuş. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek ve bir kısmını da burada paylaşmak istedim ama Türkçe kaynakların güvenilmez böbürlenmeciliği, İngilizce kaynakların çokluğu ve karışıklığı içinden çıkamadım malesef.

2. Çok tanrılı Pagan ve Sabii inançlarına ait mabetlerin bulunduğu, İbrahim Peygamber'in doğduğu, Musa Peygamber, Şuayb Peygamber, Yakup Peygamber, Eyyüp Peygamber ve Elyesa Peygamber'in yaşadığı, İsa Peygamber'in kutsadığı inanıldığı için şehre "Peygamberler Şehri"deniyormuş.


3. Şanlıurfa Belediyesi'nin şehir için bulduğu slogan içler acısı: "Doğuştan marka şehir"


4. Kendime not: en yakın zamanda yine gidile, hem Keziban Hn ile mutfağa girile hem de Harran ve Göbeklitepe görüle...

5.Diğer Şanlıurfa fotoğrafları için buraya tıklayabilirsiniz.




Devamını Oku...